15 Aralık 2010 Çarşamba

kısa bir gerilim öyküsü: "telefon"

bugün sizlere çağrı'nın hikayesini anlatıcam. kah gerilerek, kah hüzünlenerek, en sonunda da düşüncelere dalıp yaşama amacınızı sorgulayarak öyküyü okumayı bitireceğinize eminim...

çağrı, 20'li yaşlarda, gözleri aşkla gülen taze bir söğüt dalıdır... değildir. gayet sosyal, neşeli, komikli ve hayat dolu bi arkadaşımdır. ve kendisinin tamamen zıddı (bi saniye burda akışı kesicem aklıma bişe takıldı çünkü ,okuyunca tereddüt ettim doğru yazılışı bu dimi, "zıttı" diye yazılmıyo. yazılmıyodur heralde kulağa da ters geliyo çünkü.hani zıttır git der gibi. neyse devam okumaya), karamsar ve üşengeç bi babaya sahiptir. babası o kadar depresif ve üşengeçtir ki evde ayaklarını sürüyerek yürüdüğü için yerdeki kablolara falan takılır. bir akşam, simsiyah bir gecenin koynundayken dünya, çağrının babasının uykusu gelir, ev halkına iyi geceler diler, salondan çıkar, holü geçer, odasına gider ve kapıyı kapar. uyumaya hazırlanır... çağrı da televizyon izliyodur o sırada. bi 5 dakika geçtikten sonra birden çağrının telefonu çalmaya başlar... çağrı telefonu alır eline...

arayan babasıdır...

daha beş dakika önce yanında olan, içerde uyuyo bildiği babası...

şaşkınlık, panik ve merakla açar telefonu: "a-alo??? efendim baba?"

"çağrııı, aslan oğlum çok susadım ben kalkamicam, bana bi bardak su getirsene. hadi koçum, hadi aslanım, hadi yiğidim. yiğit oğlum hadi"


çağrı eski çağrı değil artık. o gün girdiği komadan hala çıkamadı. ara ara "hayır içerden seslense getirirdim sorun değil. aynı evin içindeyken yataktan çıkıp kapısını açıp seslenmeye üşendi adam, aradı beni yaa... gülmesene lan.. gülme diyorum bak :(" diye sayıklamaya devam etmekte.

son.

(not: sordum, suyu götürmüş.)

Hiç yorum yok: