31 Aralık 2010 Cuma
2058 olsa kutlamam.
iki bin sensin onbir de sana girsin olum!
her yılı ayrı ayrı kutlamak, facebook statusünde ne kadar içtiğini eğlendiğini, sarhoş olduğunu yazmak ve bilimum dikkat çekici aktivitede bulunmak ve zil zurna sarhoş olmak için yıl başını bekleyen ve ergen hevesiyle sanal alemde patlayanlaradır sözüm. bu yıl değil ama, inşallah 2012'de götünüz tutuşur da "ouf dün gece ne içtik ama kanka süferdi" şeklinde durum güncellemesi yapmak yerine başınıza inen göktaşının ve diğer doğa olaylarının heybetiylen şeyolursunuz... tez zamanda size yıldırım çarpsın, şimşek düşsün.
bi bok olmuyo olum lan. ertesi sabah her şey aynı. yine aynı mallarla aynı ortamlarda olmak mecburiyeti abanıyor bünyene. bi sakin ol. derin nefes al baba ayıptır.
uçan araba bile çıkmadı daha ya.. çıksın; o zaman gel iki tek atalım karşılıklı söz.
30 Aralık 2010 Perşembe
29 Aralık 2010 Çarşamba
asla
bi çok yerde rastlarım şu resme bizim sınıfta da vardı lisedeyken.kime ne mesaj veriyodu bilmem de bana hayatı paint in klasik renkleriyle zehir ederdi her görüşümde.şu beni daha çok gaza getiriyor mesela ;
harun yoh ya
mesela hanginiz evrimi çürütmeyi seçecek olsanız yukardaki fotoyu kullanırsınız?evet baya baya kıçından olta ucu çıkmış bi balık yemi.o kullanıyor.özgüven demiştim işte..programı var bi de ne güzel.her bölüm ayrı şenlik de zaten,izlediğim 20 dakika içerisinde bi yerde programın akışını bırakıp arkadaki balıkla konuşmaya başlıyordu.ilginç bi kafa yapısı.bu kadar.ne diyebilirim,ben de insanım bi yerde beynim tekliyor tabi.evet.
26 Aralık 2010 Pazar
24 Aralık 2010 Cuma
Jesika Ablanı Hiç Böyle Görmedin
23 Aralık 2010 Perşembe
facebookun douglas adams'la imtihanı.
hepsi japon bence
tamam neyse..telaşa gerek yokmuş..
20 Aralık 2010 Pazartesi
18 Aralık 2010 Cumartesi
bir tatlı huzur?
biz bazen...
17 Aralık 2010 Cuma
16 Aralık 2010 Perşembe
murat dalkılıç'a açık mektup.
Söylemek istediğim iki şeyden ikincisi, murat boz, murat dalkılıç, murat usta[kasap işte bildiğin] ve bilimum "murat"lardan zaten pek hazetmediğimdir. yıllar yılı "bana değmeyen yılan bin yaşasın" modunda pek de yorum yapmamıştım. ama...
kombo
oysa ben sanıyorum ki son yazdığımız gidicek.yok öyle bişey.karşı taraf çoğu kez üç mesajı da almış oluyor netin gelmesiyle.sonuç : buram buram karaktersizlik kokan sorular serisi.
işte bugün bi darbe daha aldım inanır mısınız.kendimi daha da yalnız hissettiğim bişey oldu.emre üç cümle arka arkaya hiç birini değiştirmeden hem de,bana yazıp durdu gidip gelen internette.bakınız:
ayrı olan -de ye bile dokunmadan üstelik.sinir krizleri içerisinde ağlayarak çıktım feysbuktan.(evet emre bilerek çıktım bunu da itiraf ediyim burdan) hayat neden bazılarımıza böylesin? diye bi feveranla bitireyim o zaman.ya da durun..neyse.bitti.
-kararsız boy-2010
15 Aralık 2010 Çarşamba
kısa bir fotoroman: "engin altan gülerken"
kahkaha efektleri kendisine ait. evet bilmem farkettiniz mi ama, kahkaha attığı vakit bired pit karizmasından recep ivedik'e doğru hızlı bi dönüşüm geçiriyor kendisi. bildiğin "ehühühürüheheheuhurhurrrr" diye gülüyo lan? buraya bi de ses klibi koyup tezimi sağlamlaştırmak isterdim ama federaller kendisinin gülme efekti yaptığı tüm kayıtları sır gibi saklıyor. sadece bi beş dakikanızı ayırıp canlı para'ya göz atın, ne demek istediğimi anlicaksınız....
kısa bir gerilim öyküsü: "telefon"
Anlıyorsun değil mi?
14 Aralık 2010 Salı
Justin Bieber Üzerine.
üni
13 Aralık 2010 Pazartesi
bunu da karanlık odada yüzümün altına fener tutarak hırıltılı bi sesle anlattığımı farzedin
hayırlı sahur is everything
12 Aralık 2010 Pazar
Hedeflerim büyüktü aslında
Bazen bazı arkadaşlarımın "Emre sen de bi blog açsana yeaa" dediği oluyordu. Aslında uzun süredir aklımda olan bir şeydi, blog yazmak. Ama öyle bildiğimiz bloglardan açmak istemiyordum. Bazen hayalini kurardım. Kimliğimi gizleyerek blog yazıcam. Medya hep beni takip edicek, ne biliyim "gizemli blog yazarı gündem hakkında yine inanılmaz açıklamalar yaptı." diycek. Yaptığım sivri dilli açıklamalardan dolayı peşime düşücekler, gibi. Ne yalan söyliyim hala saf gibi inanıyorum buna. Ama iki dakika önce bulut'un gönderdiği davetiyeye kayıt olmaya çalışırken "hizmet şartları" yazan yer tüm umutlarımı aldı götürdü. Bi yerde aynen şöyle diyodu;
2. Doğru Kullanım. Hizmet’in kullanımına, gönderdiğiniz kayıtlara ve doğacak sonuçlarına yönelik sorumluluğun sizde olduğunu kabul etmiş sayılırsınız. Hizmet’i bulunduğunuz ülkeden ihraç edilen teknik verilerin iletimine yönelik tüm yasalar ile tüm Birleşik Devletler ihraç denetim yasaları da dahil olmak üzere yürürlükteki tüm yerel yasalara, eyalet yasalarına, ulusal ve uluslararası yasalara uygun olarak kullanacağınızı kabul etmiş olursunuz.
Sonuçta teknik veri, eyalet yasası, uluslararası yasalar falan diyor. Nereye gizemli oluyosun. Ayrıca şu yazıyı blog'a nasıl yazıcam diye 15 dakika uğraştım. Benim neyime julian assange'lık.
Bu blogu da ben açmadım ama olsun hayal kurmak güzel şey tabi. Şurda biraz blog olayını kavrayıp tüm federalleri peşime takıcam, görüceksiniz.
buraya çok yaratıcı bi başlık yazdığımı farzedin
11 Aralık 2010 Cumartesi
ses deneme bir ki..
blog'daki tüm yazarları emesen'de toplu görüşmeye çağırıp hepsine bu resmi gönderip, üzerine de öpücük animasyonu yolladığımdan beri hiçbir yazara ulaşamıyorum. bulut "abi blog yapıyoruz tamam ama fazla da şey yapmana gerek yok yani, rahat ol, kasma" dediğinde durmam gerektiğini anlamalıydım.
bu görüntü de bana blog fikri açıklandıktan hemen sonra koşa koşa gidip aldığım defterden bir görüntü, sevgili blogger'lar. off, her yere güneş filan çizmişim.
bulut, abi fazla gaza geldiğimin farkındayım. bana bi' şekilde ulaşırsan, blog hakkındaki fikirlerimi ileticem. yani çok değil, msn'de iki dakikada anlatırım.