26 Aralık 2011 Pazartesi

internet, bazen..

merhaba. duygusal bir geri dönüş yaptığımı biliyorum. yani üzerinizde ne kadar etki yarattı bilmiyorum ama ben resmi gördüğüm dakikadan itibaren bütün duygularımı kaybettim. hiç bi' şey hissetmiyorum. neyse, evet, ne diyordum; biraz hüzünlü bir geri dönüş oldu ama dönmemin bu hüzünle hiç bi' alakası yok. tamamen unutkanlıkla ilgili. "a bizim blog vardı lan." cümlesini unutmamla tekrar hatırlamam biraz uzun sürdü sadece.

resimle ilgili söyleyeceğim tek şey: "ne gereği vardı ki şimdi... yani.."

23 Aralık 2011 Cuma

Klişeyse Klişe


Facebook'ta yapılan her değişikliğe benzer tepkiler verilir ama ben bu zaman tüneli olayını hala kavrayamadım şahsen. Çok uğraştım ama kavrayamadım...

10 Aralık 2011 Cumartesi

aaah sevgili feysbuk... tam "tamam artık blog'a yazmalık hiçbir şey gelmiyor aklıma. hepsini tükettim." dediğim anda ana sayfana girmem, haber kaynağına şöyle bir bakmam her şeyin değişmesini sağlıyor... belki de nefretten besleniyorum, belki de iğrenç bir insanım, belki de durmadan, insanların söylediği en ufacık saçma lafı bile unutmamam ve ölümüne dalga geçmem yüzünden cehennemlik olacağım, ama yine de bu çok eğlendiğim gerçeğini değişmiyor. gülümsüyorum şu an, ve diyorum ki "tanrı türk'ü kararsız facebook arkadaşlarından korusun..."



aşk konusunda kararını apansızca değiştirmen, beni güldürse de bon jovi'yi kızdırmış epey sanırım:








(bonus not: o kadar kararsızlık falan diyince benim kafamda bi de serbest çağrışımla şu şarkı çalmaya başladı biricik gönül dostlarım:
http://fizy.com/#s/13qts5
hep beraber bi süre gözlerimizi kapatıp dinlesek mi naapsak?)

9 Ekim 2011 Pazar

sıradan bir ergen, sıradan bir gün


bukowski'nin ileri görüşlülüğü

"Bir çiçeğin büyümesi bizi ne kadar kederlendiriyorsa, ölüm de o kadar kederlendirmeli. Korkunç olan ölüm değil, yaşanan ya da yaşanamayan hayatlardır. İnsanlar hayatlarına saygı duymuyorlar, hayatlarının üzerine işiyorlar, sıçıp bırakıyorlar. Geri zekalılar. Tek düşündükleri düzüşmek, filmler, para ve düzüşmek. Hiç düşünmeden yutuverirler Tanrı’yı, hiç düşünmeden yutuverirler vatanı. Çok geçmeden düşünme yeteneklerini yitirir, başkalarının onlar için düşünmelerine izin verirler. Kafalarının içi beyinle değil pamukla dolu onların. Görünümleri çirkin, konuşma biçimleri çirkin, yürüyüşleri çirkin. Yüzyılların olağanüstü bestelerini çalın onlara, duymazlar. Çoğu insanın ölümü bir aldatmacadır. Ölecek bir şey kalmamıştır geriye."

eminim kendisi zaman makinesi sahibiydi, bu satırları rutin zaman yolculuklarından biri esnasında böyle kolpa alıntıların kendisine mal edildiğini gördüğü için yazmıştı.



yok adının sikimsonik bi alıntıda kullananlara değil, edebiyatı hafife alıp, döneminin en büyük zihinlerinin yazdığı kitapları, klavyeye rastgele basıp götünden uydurduğu kelime topluluklarına denk gören tiplere, otobüste giderken tutunamayanlar'ı okuyan adamın tekiyle "filozofa bak zaaa XD" diye dalga geçip, eve gidince de "olric reyiz" diye grupları beğenen, karı kız kaldırmak için "ben tam bir tutunamayanım melis, gülme incinirim" ayağına yatıp dakika başı osuruktan alıntılar paylaşan elemanlaradır garezi. e şimdi bu sığırlara öfkelenmesin de naapsın adamcağız, sinirinden de ağır konuşmuş yani, haksız mı şimdi allasen?

"Çoğu insan ölüme hazır değildir, ne kendi ölümlerine ne de başkalarının. Şoka girerler, ödleri patlar, beklenmedik bir sürprizdir ölüm onlar için. Olmamalı oysa. Ben ölümü sol cebimde taşırım. Bazen cebimden çıkarıp onunla konuşurum: 'Selam yavrum, nasılsın? Ne zaman geleceksin beni almaya? Hazırım.' "



haklısın be buko....

3 Ekim 2011 Pazartesi

Sen çok yanlış gelmişsin

 blogumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz falan derken, merak ettim, biz bulunmadığımız süre zarfında kimler ne için gelmiş, neyi aratarak gelmiş diyerekten;




sonrasında yönlendiren linke tıklıyorum. bu dakikadan itibaren ben susuyorum link konuşuyor adeta;



     




2 Ekim 2011 Pazar

Sana Kalbini Ver Çektim...


Yanlızlık yağıyor sanki bu şehre,
Sen mutlu ol, gönlüm alıştı derde,
Dünya kimi kavuşturmuş ki,
BEKLEYECEĞİM ...
Mecnun'un Leyla'yı beklediği yerde...

28 Eylül 2011 Çarşamba

nasıllan okurlarına dev hizmet!



google'da şu anahtar sözcükleri girerek bir umut sibel can baldırı görmek isteyen, bu sırada blogumuza erişen fakat aradığını bulamayıp boynu bükülen sevgili dostumuzu geç de olsa eli boş göndermemek istedik ve 5 kiloluk, kemiksiz, yağsız yerinden bir sibel can baldırını burdan kendisine hediye ettik. umarım bir tanesi şimdilik işini görür dostum. sevgiler.

(en alttaki jesika lanj'sever arkadaş, tam olarak neyi aradığını çözdüğümüz anda jesika'nı bulup teslim edicez sana, hiç canını sıkma. böyle de anaç, böyle de babacan, böyle de hulusi kentmen insanlarız işte)

nasıl lan resurekşın


gidenler oldu, ha keza gelenler de oldu, olmadı değil. sonuç olarak devam ettirmeden duramazdık bu amaçsız blogu, merhaba.

1 Mart 2011 Salı

az buçuk bi yaratıcılık, bi komikli post yollama gücüm varsa bile facebookun şu tarz grupları yüzünden tamamen devredışı kaldı. gözlerimi kapatıyorum, italik yazıyla "ben gidene kal demem! giden gitmiştir gittiği gün bitmiştir, MARCEL PROUST" "hayat sana limon verirse tuz ve tekila iste, NIETZSCHE" "dön! bileğimi kestim... KAFKA" gibi kolpa alıntılar windows 98 kayan yazı ekran koruyucusu gibi gözümün önünden geçiyor. uyuyamıyorum! ter içinde uyanıp şizofrenik şizofrenik sayıklamalar içinde kalıyorum.prt scr tuşu solup aşındı bildiğin, her gördüğüm kolpa alıntıyı hafif ruh hastasına bağlamış halde kopyalayıp buraya göndermek için arşivliyorum. bir seri katil nasıl doğar, çok iyi anlama eşiğine geldim a dostlar, sıyırıyorum muntazaman.

işte elime düşen son belgeler! paul auster'ın king olduğu tartışılmaz, yanılsamalar kitabıyla yormuş, new york üçlemesiyle de finish her! yapmıştır bünyemi. samimi hisler besliyorum kendisine. şüphesiz bundandır ki, şu "fw: fw: çok duygusall X(" şiiri ve alttaki şiir budur yhaaa yorumunu gördüğümden beri bi titreme aldı beni. neyse az çıkar dolanıp hava alır, bi sigara içip uyursam az biraz toparlarım heralde, şimdi yatim sabaha dinç kafayla sara krizi geçirmeye devam ederim.

30 Ocak 2011 Pazar

biri robot mu dedi?

 uçan arabalar,nano-teknoloji felan öyle çok da heyecan yapmaya gerek yok.işte hepi topu budur geleceğin;


               

gördüğünüz gibi gözlük dışında işe yarar pek bişey yok.o gözlüğün de ne s.ke derman olduğu muamma zaten.eldeki insan suratlı balık olduğu iddia edilen cisim aynı,yayınlanan bu içi boş haberler aynı,bıyık aynı.kısacası rahat olun.

21 Ocak 2011 Cuma

Sorun!! Ya da durun lan durun, sormayın!

Nice zamandır formspring olayına hafiften bi hevesleniyorum. Fakat durduk yerde dert sahibi olmaktan korkuyorum. Ya da hafiften bi göt kalkıklığından (sözüm meclisten dışarı).

Çünkü farkettiğim kadarıyla formspring kullanıcılarının bir kısmı (bunlar facebook'ta "Nesheli genchlik xDé"ye tekabül ediyor) ya kayıt olur olmaz bişeye bozuluyorlar. Ya da olayı bi panel gibi algılayıp "evet hemen sorulara geçelim, fazla zamanımız yok" moduna giriyolar. Ben öyle görüyorum yani.

Önce bi sakin ol. Bu ne gerginlik lan!


19 Ocak 2011 Çarşamba

haber saldım mark zuckerberg'e, facebook'u 15 martta değil de yarın kapatsa bile hiçbişey kaybetmeyiz dedim. ok cnm dncem sna XD yazdı. o da haklı bi yerde.

4 Ocak 2011 Salı

seni bunu google'a yazıp cevap arama durumuna düşürenler utansın lan.



1 Ocak 2011 Cumartesi

2011 kafası

yeniyıldan saatler sonra "bu yıl da tırtmış lan" sendromuna düşmece. üzülmeyin sizin için 2012 var, marduk sağdan giricek hem, oh mis gibi, ne dert kalıcak ne tasa. selam ederim.

ayrıca bkz: "birtemenli" halkın kendi kendini yönetmesine verilen isimdir.